GİRİŞ
Orta
Anadolu’nun kuzeyi olarak ifade edilen coğrafi saha, Kuzey Anadolu sıra
dağlarının kıyı kesimlerden ayırdığı ve Orta Karadeniz’in güneyi ile İç Anadolu
Bölgesi’nin kuzeyine tekabül eden, Suşehri, Koyulhisar, Niksar, Tokat, Amasya,
Çorum ve Çankırı vilayetlerini kapsamaktadır.
Bu
çalışmaya konu olan yerler ise daha ziyade Çorum, Tokat ve Amasya bölgelerini
içine almaktadır. Kuzey Anadolu sıra dağlarının uzantıları, Yeşil Irmak havzası
olarak adlandırılan bu bölgeyi kıyı kesimlerden ayırdığından buralar, İç
Anadolu Bölgesi’nin iklim ve insan karakterini taşımaktadır. Dolayısıyla
iklimsel geçiş sahası olan bölgede yer yer hem Karasal hem de Karadeniz iklimi
hissedilmektedir.
1071
Malazgirt Savaşı’nın Türkler lehine sonuçlanmasın ardından, Anadolu’ya gelen
Türk boyları; Doğu Anadolu’dan Batı Anadolu’ya, Kuzey Anadolu’dan, Kuzey Suriye
ve Irak’a kadar olan tüm sahayı bir Türk yurdu haline getirdiler.
Bu
Türk boylarının Orta Anadolu’daki ilk siyasi teşkilatlanması, Artuk Bey’in
Kelkit ve Yeşilırmak havzasındaki fütuhatını devam ettiren Danişmend Gazi’nin;
Niksar, Tokat, Amasya, Çorum, Sivas, Kayseri ve havalisinde Danişmendli
Devleti’ni kurmasıyla ortaya çıkmıştır.
Bu
suretle Danişmendiye adını alan bölge, sırasıyla (1175) Selçuklu, (1243)
İlhanlı, Eratna, (1381) Kadı Burhaneddin ve nihayetinde (1399) Osmanlı
Devleti’nin hâkimiyetine girmiştir.
Yıldırım
Bayezid döneminde Osmanlı sınırlarına dâhil edilen bölge, idari teşkilatlanma
içerisinde Rum Eyalet’in çekirdeğini teşkil etmektedir. İlk zamanlarda Eyalet-i
Rum’un merkez sancağı Amasya, sonraki dönemlerde ise Sivas olarak
belirlenmiştir. Anadolu’da
konar-göçerlik Yörük ve Türkmen olmak üzere iki içtimai zümre etrafında
şekilleniyordu.
Buna
göre, Anadolu’ya gelen Oğuz boylarının bir kısmı yerli halktan boşalan metruk
veya yeni kurulan şehir ve köylere yerleşirken, bir kısmı da geleneksel
konar-göçer yaşamına devam ediyordu. Bu geleneksel konar-göçer yaşama devam
edenlere Yörük veya Türkmen adı verilmişti. Yörük ve Türkmen ayrımının hangi
saiklerle yapıldığı kesin olarak bilinmese de Kızılırmak yayının doğusunda
kalanlara Türkmen, batısında kalanlara ise Yörük denilmektedir.
İl
ve ulus adı altında gruplandırılan konargöçerler genellikle, boy (kabile),
aşiret, cemaat, bölük, oymak, oba, tir ve mahalle gibi bölümlere ayrılmaktadır.
Osmanlı Devleti il ve ulus adı altında gruplandırılan bu konar-göçeri, idari
bakımdan kışlaklarının bulunduğu yerleri esas almak suretiyle belli bir sancağa
bağlamıştır. Ayrıca Bozulus, Yeni İl, Halep, Atçekenler, Dulkadırlılar,
Danişmendliler, Karacakoyunlular, Varsaklar ve Ulu Yörük gibi bazı büyük
konar-göçer teşekküllere kadılar tayin edilerek, kaza statüsü verilmiştir.
Öte
yandan hazinenin önemli gelir kaynakları arasında sayılan konar-göçerler,
iktisadi bakımdan tımar, zeamet, has ve vakıf reayası olarak vergilerini bağlı
oldukları bu birimlere ödemekteydiler. Bu hukuki ve iktisadi çerçevede
genellikle küçük gruplar tımar reayası, büyük teşekküller ise has reayası
olarak belirlenmiştir.
İNAL-OĞULLAR I (ETRAK- I İNALLU)
Anadolu’daki
konar-göçerlerin hukuki statüleri hakkında bu malumattan sonra Orta Anadolu’nun
kuzeyinde bulunan İnallu Etraki’ne bakabiliriz. Öncelikle İnallu adının ve
menşeinin nerden geldiği hususunun açıklığa kavuşturulması gerekir. Bu açıdan
İnallu adının İnal ismindeki bir beyden geldiği sarih olmakla birlikte
menşeini, bazı araştırmacılar Selçuklu tahtının varislerinden İbrahim Yinal’a
dayanabileceğini belirtmişlerdir.
Selçuklu
döneminde İbrahim Yinal’a bağlı grupların Yinallıyan olarak anılması, Anadolu’daki
İnallu ismiyle bir bağlantısının olup olmadığını gündeme getirmiştir.
Dolayısıyla Malazgirt zaferinden sonra
Anadolu’ya sevk edilen bu Türkmen boylarının İbrahim Yinal’a bağlı gruplar
olduğunu düşünen İlhan Şahin, şimdiye kadar Anadolu’da Yinallıyan isminde bir
konar-göçer gruba tesadüf edilmediğini belirterek, Kaşgarlı Mahmud’un,
Oğuzların ve Kıpçakların kelime başındaki “y” harfini düşürdükleri veya “c”
harfine dönüştürdüklerini belirterek, Yinal’ın başındaki “y” harfinin düşerek
“İnal”a evirilmiş olabileceğini söylemiştir.
Dolayısıyla
eskiden Yinallıyan olarak bilinen grupların Anadolu’da İnallı şeklinde anılmış
olabilecekleri akıllara gelmektedir.
Diğer
yandan 1133 tarihlerinde Amasya ve havalisine hâkim olan Danişmendli
beylerinden Tuğrul ve İbrahim’den başka, Grek kaynaklarında İnales olarak geçen
İnal Bey yer almaktaydı.
Bu
bakımdan Orta Anadolu’nun kuzeyinde bulunan İnallu cemaatlerinin Danişmendli
İnal Bey ve taifesinden tevarüs etmiş olması da ihtimal dâhilindedir.
İnalluların boy meselesine gelince, Faruk Sümer Anadolu’da faaliyet gösteren
Boz-oklardan İnal-oğullarının Beydilli’ye değilse, Bayat boyuna mensup
olduklarının muhakkak oluğunu belirtmiştir. Yine aynı yazar Ulu Yörük’e tabi
olarak Çorum ve Amasya çevresinde faaliyet gösteren İnallu taifesinin, Kuzey
Suriye’deki İnalluların bir kolu olduğunu ve bu teşekkül arasında birkaç Şam
Bayadı taifesine tesadüf edilmesinin İnallu ile Bayatlar arasındaki akrabalık
bağlarını ortaya koyması açısından önemli olduğunu ifade etmiştir.
İnallu
oymaklarının Osmanlıdan önce Memlüklü, Akkoyunlu ve Safevi devletlerinin
faaliyetlerine iştirak ettikleri bilinirken, Orta Anadolu’nun kuzeyindeki
İnal-oğullarının siyasi faaliyetlerine Osmanlı Devleti’nin fetret devrine
girdiği ve Çelebi Mehmed’in Anadolu siyasi birliğini sağlamaya çalıştığı
dönemlerde rastlamaktayız.
Çelebi
Mehmed’in şehzade sıfatıyla valilik yaptığı Danişmendiye bölgesi soylu ve
toprak sahibi beylerin meydana getirdiği feodal bir yapıya sahipti. Dolayısıyla
bu feodal yapıyı meydana getiren ailelerin nüfuzunu kırmak ve onları bağımlı
hale getirmek, bölgede hâkimiyet kurmak isteyen devletlerin birincil
vazifesiydi. Zira Kadı Burhaneddin ve Çelebi Mehmed’in tahta geçtiği ilk
yıllar, bölgede öbeklenmiş olan büyük nüfus ve nüfuz sahibi feodal beylerin
gücünü kırmayla geçmiştir.
Çünkü
bu beyler İlhanlı-Eratna devletlerinin varisi sıfatıyla bölgenin siyasi iktidar
hakkının kendilerinde mahfuz olduğunu düşünüyorlardı.
Dolayısıyla
Tokat ve çevresinde İnal-oğulları, Kara Devletşah, Gözler-oğlu, Köpeklü-oğlu,
Şeyh Necib, Kayseri’de Ömer-oğlu Cüneyd, Niksar- Sonisa çevresinde Taşan-oğlu,
Samsun ve çevresinde Kubad-oğlu, Merzifon-Havza ve Vezirköprü dolaylarında ise
Taceddin-oğlu bulunuyordu. Bunlardan İnal-oğlu ve Köpek-oğlu Halep
Türkmenlerinden, Gözler-oğlu ise Amasya-Tokat-Yozgat bölgesinde bulunan Çungar
(Caungar Moğolları) beylerinden idi.
Kadı
Burhaneddin Devleti’nin ardından Danişmendiye sahasındaki siyasi iktidarı,
Osmanlı Devleti ele almıştı.
Fakat
1402 tarihinde Timur ile Yıldırım Bayezid arasında gerçekleşen Ankara savaşının
Timur lehine sonuçlanması, Osmanlı Devleti’nin tüm Anadolu toprakları
üzerindeki egemenliğinin sarsılmasına yol açmıştı. Bu savaşla birlikte Yıldırım
Bayezid’i esir eden Timur, Osmanlı topraklarını Anadolu beyliklerine tekrar iade
etmişti. Ayrıca Yıldırım Bayezid’in oğulları arasında başlayan taht mücadelesi,
Anadolu’da on bir yıl sürecek olan siyasi istikrarsızlık döneminin başlamasına
neden olmuştu.
İşte
bu siyasi istikrarsızlık dönemi, Orta Anadolu’da bulunan ve kendilerine İlhanlıEratna
devletlerinin mirasçıları olarak gören feodal beylere bekledikleri fırsatı
vermişti. Bu cümleden olarak bölgede Timur’dan nişanım (ferman) vardır, Timur
bu memleketi bana verdi diyen yukarıda isimlerini zikrettiğimiz Kara Devletşah,
Kubad-oğlu, Gözler-oğlu, Köpek-oğlu, Taşanoğlu ve İnal-oğlu gibi feodal beyler
gün yüzüne çıkmaya başlamışlardır.
Burada
konumuza dönecek olursak yukarıda ifade ettiğimiz üzere, İnalluların Orta
Anadolu’nun kuzeyindeki ilk izlerine Ankara savaşında sonra Amasya’ya dönen
Mehmed Çelebinin bölgedeki feodal beylerle olan mücadelesinde rastlamaktayız.
Kaynakların
ifadesine göre İnal-oğlu, yirmi bin atlı ve piyade askeriyle Kazabad sahrasına
gelip, evi barkıyla konup, memleketi yağmaya başlamış ve onun şerrinden korkup
kaçan bölge halkı, perakende ve perişan olmuştu.
Bu
durum Kühnül ahbar’da “Hükkam-ı
Türkman’dan İbn İnal fitnesidir ki, yiğirmi bin süvar u piyade leşker, Kaz-abad
sahrasına geldi, evi barkıyla konup etraf-ı memaliki garet ve kıtal-i ateş
saldı” şeklinde anlatılmıştı.
Kazabad
ve çevresinde faaliyetlerine devam eden İnal-oğlu, Çelebi Mehmed’den ya
savaşmasını, ya vergi vermesini, ya da memleketi terk etmesini talep ediyordu.
İnal-oğlunun bu düşüncelerini öğrenen Çelebi Mehmed “eğer memleketi bırakıp, gidecek olursam, ol dahi müşküldür. Ve eğer
gitmeyüp turıcak olursam, bununla mukabele ve mücadele itmek hayli müşküldür” diyerek,
vezirlerini toplantıya çağırdı.
Toplantıdan
İnal-oğluna bir mektup ve elçi gönderilerek, bölgeyi yağma ve talan etmesindeki
maksadın ne olduğunun anlaşılması kararı çıkmıştı. Mektupta İnaloğluna, “aniden memlekete gelip, milletin canına ve
malına kastetmenin İslam’da yerinin olmadığı hatırlatılarak, halkıyla ve
askeriyle memleketten çıkıp gitmesi” istenmişti. Mektubu okuyan İnal-oğlu,
Çelebi Mehmed’e cevaben şu satırları yazdırmıştır. “Ey Mehmed niçin benimle böyle hareket idüp, kendi haddünden tecavüz
idüb, bu vecihle kelimat idersin. Henüz sen bir tıfıl oğlansın. Adını sultan
koyub, öyle pencçe urmak sana mülayim değildür. Benüm senin malına ve başuna
zararım yokdur. Pes öyle olıcak, memleketten sen çıkub, gitmek gereksin. Benüm
maksadım oldur ki, seni bu memleketten ihrac edüb, memleketi ben zabt idüb,
sair memleketüme ilhak idem. Eğer razı olmayub, inad idersen vaktuna hazır ol.
Senünle maslahatım vardır” diyerek mektubunu tamamlayıp elçiyle Çelebi Mehmed’e
gönderdi.
Bu
durum karşısında hemen bin kişilik ordusuyla harekete geçen Çelebi Mehmed,
Kazova’da on binden fazla Türkmen kuvveti bulunan İnal-oğlunun üzerine yürüdü.
Askerlerin sayısına güvenen İnal-oğlu, bir süre sonra Çelebi Mehmed’in
karşısında tutunamayıp kaçtı.
Savaşın sonunda Çelebi Mehmed, İnal-oğluyla
birlikte gelen yirmi bin göçer evliyi yağma ettirmişti. “Ve Sultan (Çelebi Mehmed), ol yigirmi bin göçer-evi ki, İnal-oğluyla
gelmişlerdi. Yağma ittirüp bu fethi dahi mübarek görüp, ferah kalble dönüp,
çadırına geldi.” Muhtemelen XV ve XVI. asırda Orta Anadolu’nun kuzeyinde
faaliyet gösteren ve Ulu Yörük’e tabi olan İnallu Etraki, bu göçer evlilerden
başkası değildir.
İnal-oğullarının
(İnallu) menşei hakkındaki bu bilgilerden sonra, XV ve XVI. asırda mezkûr
oymağın tahrir kayıtlarına yansıyan cemaat, yaylak, kışlak, nüfus, vergi ve
faaliyet sahaları üzerinde durabiliriz.
Bu
bağlamda Anadolu’daki İnallu oymakları; İç Anadolu ile Akdeniz’in doğusu, Kuzey
Suriye ve Güney Doğu Anadolu bölgesinin muhtelif sancak ve kazalarına doğru
yayılmışlardı.
Anadolu’nun
değişik bölgelerine yayılan bu İnallu oymakları Ulu Yörük başta olmak üzere
Halep, Bozok, Bozulus ve Yeni İl Türkmenleri arasında bulunuyorlardı.
XV
ve XVI. asırda Orta Anadolu’nun kuzeyinde faaliyet gösteren ve Ulu Yörük’e
bağlı İnallu oymağı, Çorum Sanacağı’nın Karahisar-ı Demürlü ve Katar kazaları
ile Sivas Sancağı’nın Mecidözü ve Hüeyinabad kazalarına dağılmışlardı.
Günümüzde
Çorum’un ilçelerinden biri olan Mecidözü, 1575’te Sivas Sancağı’nın
kazalarından birini oluşturuyordu.
Katar
Kazası, Çorum ile İskilip arasına kalan bölgeyi kapsamaktaydı. Günümüzde ise
bölgedeki Kızılırmak’ın oluşturduğu alanlar ile Uğurludağ’a tekabül etmektedir.
Çorum
Sancağı’nın önemli idari ünitelerinde biri olan ve konargöçer taifelerin yoğun
olarak bulunduğu Karahisar-ı Demürlü kazası, günümüzde Alaca ilçesinin hemen
kuzeyinde Mahmudiye yakınındaki Kalehisar köyü olarak belirtilmiştir.
1575
tarihinde Sivas Sancağı’na bağlı bir kaza olan Hüseyinabad’ın günümüzdeki
sınırları ise, Çorum’un Alaca ilçesi ile Yozgat’ın Sorgun ilçesi arasında kalan
bölgeye denk gelmektedir.
İnallu
oymağının tahrir defterlerindeki izlerine ise 1455 tarihli Sivas mufassal defterinde
tesadüf edilmekteydi. Bu tarihte müstakil bir cemaat olarak kaydedilen
İnallular, 1485 tarihinde Ulu Yörük’e bağlanmıştır. XVI. yüzyılın sonlarına
doğru ise Çorum kazasına bağlı olarak İnallu-Ballu kadılığının oluşturulduğu
görülüyordu.
1455
tarihinde İnallu oymağı; Ordu, Kıraçlu, Atluhan, Azak, Kula, Ayağı Büyük, Kara
Köse, Saçı Karalu, Hilallü, Dumanlu ve Kula cemaatlerinden oluşmaktaydı. Ordu
cemaati, Ferhat Bey veledi İnal idaresinde bulunuyordu.
1455
tarihinde İnallu cemaatlerinde bekâr nüfus yer almazken, 291 hane nüfusu
bulunuyordu. Ayrıca adı geçen cemaatten alınan resmi ganem ve bad-ı heva
vergisinin toplam miktarı 10.000 akçeydi.
Öte
yandan aynı tarihte Hüseyinabad nahiyesindeki Ulu Yörük taifelerinin mütemekkin
olduğu birçok köyün hassı divanileri, İnallulardan Ferhad veledi Esen ve Ferhad
veledi İnal Beyler tarafından tasarruf ediliyordu.
1485
tarihine gelindiğinde “Etraki İnallu an Yörük-ü Büzürük amma şehzade
haslarından değildir” ifadesi mucibince, İnallu Etraki, Ulu Yörük’e bağlanmıştı. Kula, Azak, Çakırlu, Karlu
Hacılu, Sultan Ahmed, Kurdlar ve Koyunluca cemaatleri İnallu oymağını meydana
getiren cemaatlerdi.
Kula
ve Azak cemaatlerini, Saru veledi Kara Köse divani tımar olarak tasarruf
ederken, diğer cemaatleri Sultan Bayezid tarafından hükmü şerif verilen, Melik
Kasım bin Cafer Paşa tasarruf etmekteydi.
Ayrıca
Çakırlu, Sultan Ahmed ve Koyunluca cemaatlerinin aynı isimli kışlakları
bulunuyordu. Yine bu tarihte, defter haricinde Sivas mirlivasının hassı olarak
kaydedilen İnallu’ya bağlı Ayağı Büyük, Azak, Kulu, Hilallü ve Duru Oğlu
cemaatleri bulunuyordu.
Bu
tarihte bekâr nüfus bulunmazken, 237 hane yer alıyordu. Aynı tarihte İnallu
bölüğünden 6.380 akçe resmi ganem ve 1.560 akçe badı heva olmak üzere toplam
7.940 akçe vergi tahsil edilmekteydi. Defter harici kaydedilen ve Sivas
mirlivasının hassı olan İnallu cemaati ise, 110 hane ve 4 mücerred olm Sivas
mirlivasının hassı olan İnallu cemaati ise, 110 hane ve 4 mücerred olmak üzere
toplam 114 neferdi. Bu cemaatlerin vergi yekûnu ise 2.000 akçeydi.
1520
tarihinde “Etraki İnallu an Yörük-ü Büzürük tabi Kaza-i Katar, İnaloğulları
tasarruf ederler ve eşerler” şeklinde ifade edilen İnallu Etrakinin, tımar
reayası olduğu anlaşılmaktaydı.
Nitekim
1485 tarihinde de Ulu Yörük şehzade hassı iken, İnallu oymağının şehzade hassı
olmadığı vurgulanmıştı. Aynı tarihte İnallu Etrakine bağlı cemaatler ve bu
cemaatlerin yerleştikleri kışlaklar; Kula, Koyunluca, Hilalü, Azak, Polad
Hacılu ve Hacı Zekeriya cemaatlerinden müteşekkildi. Öte yandan Çelebi veledi
Sultan Kethüda Kula cemaatinin, İlhan veledi Ali Kethüda Koyunluca cemaatinin
ve Emir veledi Ahmed Kethüda Hilallü cemaatinin idaresinden sorumluydu.
Zikredilen
tarihte cemaatlerin nüfusu, 361’i hane ve 147’si mücerred olmak üzere toplam
508 neferden oluşuyordu. Ayrıca 13 nefer de imam olarak kaydedilmişti. Öte
yandan İnallu Etrakinden 5.300 akçe resm-i ganem, 1.125 akçe resm-i dud, 840
akçe resm-i arusane ve 2.600 akçe bad-ı heva tasarruf edilirken, toplam vergi
tutarı 9.925 akçeydi.
Koyunluca
cemaatinin Tecir ve Yamatlı karyelerinde mütemekkin olduğu
anlaşılmıştı. Tecir karyesinin
gelirleri ise Abdal Ata Vakfına
aitti.
Ayrıca
Karahisar-ı Demürlü kazasına tabi Kızılca
Kışla mezrası, Ekin Özü karyesine
bağlıydı. Hem Kızılca Kışla
mezrasında hem de Ekin Özü
karyesinde Koyunluca taifesi mütemekkin olup ziraatla uğraşıyordu.
Bu
tarihte Kula cemaatinde Ali veledi Çelebi kethüda, Azak cemaatinde Yavaş
kethüda ve Koyunluca cemaatinin Kızılca Kışla kışlağında Bedir Kethüda görev
yapmaktaydı. Öte yandan Şam Bayadı taifesine tabi Pirce Pınarı namı diğer
Çerikler kışlağında, Şeyh Kulağuz evladı olarak ifade edilen, 4 hane ve 6
mücerredden müteşekkil olan 10 nefer bulunuyordu. Bu hanelerden üçü ise duagûy
olarak belirtilmişti.
1575
tarihinde İnallu oymağının nüfusu 3.030 neferden oluşurken, bunların 1.192’si
hane, 1.839’u mücerred idi. Bu tarihte tımar olarak tasarruf edilen cemaatin
yerleşik hayata geçtiği ve geçimi tarım ürünlerinden sağladığı anlaşılıyordu.
Bundan dolayı teşekkülü meydana getiren haneler ekinlü ve bennak diye ikiye
ayrılmıştı. Buna göre toprak tasarruf eden ekinlü hanelerin sayısı 801 iken,
topraksız ve evli olan bennak hanelerin sayısı 230 idi. Topraksız ve evli
olduğu anlaşılan bu kişilerin geçimlerini nasıl sağladıkları önemli bir soru
olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunlar muhtemelen ya babalarının yanında kalmakta
ya da hayvancılığa devam etmekteydiler. Burada dikkat çeken başka bir ayrıntı
ise bekâr nüfusun evli nüfustan bir hayli fazla olmasıydı. Öte yandan Tanguş
namı diğer Şeyhi kışlağında 1 muhassıl, 1 hatip, 10 sipahizade, Poladluca
kışlağında 12 sipahi ve sipahizade ve Bayramlu namı diğer Şeyhlü kışlağında 4 sipahizade,
Yamatlu karyesinde ise 1 âmâ, teşekkülün toplamında ise 5 imam yer alıyordu.
1575
tarihinde teşekkülden 13.880 akçe rem-i ekinlü, 3.085 akçe resm-i bennak, 8802
akçe resm-i hınta, 5380 akçe resm-i şair, 2436 akçe resm-i burçak ve gayri,
2408 akçe resm-i mercimek ve nohut, 2978 akçe resm-i pembe, 8798 akçe resm-i
ganem, 4271 akçe bad-ı heva ve arusane olmak üzere toplam 55004 akçe tasarruf
edilmekteydi.
Diğer
konar-göçerlerin yapmış olduğu zirai faaliyetler, ekonomik gelir sağlamaktan
ziyade hayvancılığı tamamlayıcı faaliyetlerdi. Ancak 1575 tarihinde İnallu
Etrakinin yaptığı zirai faaliyetler ekonomik hayatın ana unsurunu
oluşturuyordu. Buna göre İnallu oymağı tarafından nohut, mercimek, burçak ve
pamuk üretimi yapılıyordu.
Zirai
faaliyetlerin yanı sıra küçükbaş hayvancılığın da yapıldığı teşekkülde, 1485
tarihinde 12.760, 1520 tarihinde 10.600 ve 1575 tarihinde 17.596 koyun
beslenmekteydi. Teşekkülden tahsil edilen vergiler tablolarda ayrıntılı olarak
ele alınmıştır.
İnallu
cemaatlerinin Karahisar-ı Demürlü, Hüseyinabad ve Mecidözü kazalarının muhtelif
karye ve mezralarına yerleşerek ziraatla uğraştıkları ve bunun karşılığında da
vergilerini sipahilere verdikleri görülüyor.
Buna
göre Mecidözü kazasının Keşlik
mezrasını, Kara Hecin(Kara Hacip)
karyesinde bulunan Saru Kaymak, Çokradan
ve Kaplan Alan mezralarını, Karkın ve Hakşeh karyesi toprakları
içerisinde bulunan Sevindik Alanı
mezrasını İnallu oymakları tasarruf edip, vergisini buradaki sipahilere
veriyorlardı.
Hüseyinabad
kazasının Karapınar, Geçüd, Gerdek Kaya,
Yaban, Köşker (Kara Köselü cemaati)
karyeleri ve Çelibağı mezrası ile Ağca Sofu, Gök(Gökköy), Yaycılar,
Çelebi Bey namı diğer Hayır(Mustafa Çelebi), Kozluca (Polad Hacılu cemaati)
kışlaklarında İnallu cemaatleri ziraatla uğraşıyorlardı.
İnallu
cemaatlerinin sakin olduğu bir diğer yer ise Çorum sancağının Karahisar-ı
Demürlü kazasıydı. Aynı kazada bulunan Şeyh
Bende, Tecir, Hoca Ali, Yamatlı, Yılanluca, Kuyucak, Ağca Viran, Kurtlar ve Ekin Özü (Koyunluca cemaati) mezraları
ile Kilise, Basri ve Pirce Pınarı.
Çerikler karyesinde İnallu cemaatleri mütemekkin olup ziraatla
uğraşmaktaydı.
Ayrıca
bu mezra ve karyelerin arasında kimin tasarrufunda olduğu belirtilmemiş hali
harabe, fakat ziraat edilebilen; Kara
Depe, Büke Yazı Oğan, Dirlik nd Şenlik,
Koymaz nd. Akpınar, Gazi nd. Gazi Meşhedi mezralarını da muhtemelen
İnallu taifeleri tasarruf etmekteydi.
Öte
yandan İnallu cemaatlerinin kendi isimleriyle de mezralar kurdukları ve
buralarda ziraatla uğraştıkları görülüyor. Bunlar Karahisar-ı Demürlü kazasına
tabi Hilalü Kışlası, Çakırlu, Ayağı
Büyüklü, Kara Musa, Yahyalu, Köse Bekir, Azak, Köyler, Oraklu, Karlu Hacı
Kışlası tabi Saru Kamış, Şeyhlü ve
Kara Sinan mezralarıydı.
İnallu
cemaatlerinin nüfusu 1455-1485 arasında %19 azalırken, 1485-1520 arasında %114, 1520-1575 arasında ise %496 oranında bir artış gerçekleşmişti. İlk
tahrirlerde nüfusun eksi yönde bir eğilim göstermesi, bekâr nüfusun
kaydedilirken gereken ihtimamın gösterilmemesinden, nüfusun yerleşik hayata
geçmesinden veya başka bölgelere göçürülmesinden kaynaklanıyor olabilir.
Nitekim bu dönemlerde Orta Anadolu’dan Karadeniz bölgesine büyük bir Türkmen
muhacereti gerçekleşmişti.
Öte
yandan 1485- 1520 arasında bölgedeki yerleşik kazaların kırsal kesimlerinde
nüfus azalırken, İnallu gibi konar-göçer taifelerin nüfuslarının artması dikkat
çekicidir. Bu durum bölgede Osmanlı-Safevi mücadelesinin yapmış olduğu tahribat
sonucu yerleşiklik ile konar-göçerlik arasında bulunan ahalinin,
konar-göçerliğe tekrar dönmesi ile açıklanabilir. Çünkü herhangi bir
saldırıya karşı konar-göçerler yüksek yerlerde ve hareket halinde oldukları
için, yerleşik köylülere göre daha avantajlıydılar.
Ayrıca
bu dönemde bekâr nüfusun kaydedilmesine gereken önemin verilmesi, nüfusun eski
tahrirlere nazaran fazla çıkmasında etkilidir. 1520-1575 arasında ise bekâr
nüfus başta olmak üzere genel nüfusun bir hayli arttığı görülüyor. Tabi ki bu
nüfus artışını doğal bir artışla açıklamak mümkün değildir. Dolayısıyla bu
artışın başlıca nedenleri arasında Osmanlı-Safevi mücadelesinin doğuya
kaymasından sonra bölgede oluşan siyasi ve ekonomik istikrar, buna bağlı olarak
bölgeye gelen göçler bulunmaktadır.
Şimdi
ise yıllara göre tahsil edilen vergi hâsıllarının nasıl bir seyir izlediğine
bakalım. Yukarıdaki verilere göre İnallu Etrakinin vergi hâsılı 1455-1485
arasında %21 oranında azalırken, 1485-1520 arasında %25, 1520-1575 arasında ise
%454 oranında artmıştı. Son tahrirdeki bu olağanüstü artışın nedeni; önceden
sadece hayvancılık üzerinden alınan vergilere, 1575 tarihinde tarım
ürünlerinden alınan vergilerin de dâhil edilmesi, vergi tutarlarının ani ve
yüksek oranda artmasına neden olmuştu.
Sonuç
olarak XVI asrın başlarında Tokat’ın Kazabad nahiyesine gelen İnaloğlu,
buradaki siyasi faaliyetlerinden dolayı Çelebi Mehmed’le karşı karşıya gelmiş,
fakat fazla bir varlık gösteremeden savaş alanından kaçmıştır. Beraberindeki
yirmi bin göçer evli ise Çelebi Mehmed’in ordusu tarafından yağmalanmıştır.
İşte Karahirar-ı Demürlü, Katar, Hüseyinabad ve Mecidözü kazalarında bulunan
İnallu taifeleri bu göçerevlilerden başkası değildi. Bu taife 1455 tarihinde
tahrir defterlerine müstakil olarak kaydedilirken, 1485’te Ulu Yörük’e
bağlanmış ve XVI. asrın sonlarına doğru yerleşik hayata geçerek bir kadılık
haline getirilmiştir.
Kaynakça
Arşiv Belgeleri 02, 19, 79 Numaralı Mufassal Tahrir
Defterleri (BOA). 16 Numaralı Mufassal Tahrir Defteri (TKGM.KKA). 53, 64
Numaralı Mühimme Defterleri (BOA). Yayınlanmış Tahrir Defterleri 387 Numaralı
Muhasebe-i Vilayet-i Karaman ve Rum İcmal Defteri Cilt II, BOA, Ankara 1997. 12
Numaralı Mufassal Tahrir Defteri (Defter-i Liva-i Sivas), TKGM.KKA, Ankara,
2014. 38 Numaralı Mufaasal Defter (Defter-i Liva-i Çorum), TKGM.KKA, Ankara,
2014. Makale ve Eserler
OTAM, 43 /Bahar 2018,
181-198
Orta Anadolu’nun
Kuzeyinde Bir Konar-Göçer Teşekkül: İnal-Oğulları (Etrak-ı İnallu) A Nomadic
Formation in The North Of Central Anatolia: İnal-Oğulları (Etrak-ı İnallu) Hazırlayan-Davut
ŞAHBAZ*